14 Mart 2022 Pazartesi

ABDÜLHAMİT TÜRK

 


 

Sare:

Ah! Beni kalbimden vurdular, Sare.
Sen yoktun ve beni çok üzdüler
kızdılar, kırdılar, vurdular...
Sare, adın geçtiğinde bir kitapta
Oturup ağladım bir çocuk gibi...
Onun için bana kıydılar.
Sen yoktun fakat adın vardı!
Cismin yoktu ancak ruhun vardı benimle!
Bilir misin? Adını her haykırışımda bir tokat değerdi yüzüme
meçhulden gelen sözcüklerle kızarırdım,
kızardım kendime.
Kelimelere sığdıramdım seni
O büyük kamuslardan sildim adını...

Sen ey Sare!
Mahpare yüzün ve adı konulmamış silüetinle hayalimde gezinirken
beni bir yazının ortasında harfsiz bıraktılar
boğazıma tıkadıkları yumrukla...
Kelimesiz kaldım.
Harfsiz ve kifayetsiz sana adadığım bir şiirin ortasında...

Ah Sare!
Beni sen vurdun!
Bana sen kıydın, beni sen kırdın.
Bakışınla, yokluğunla...


13 Mart 2022 Pazar

ZEYNEP SEYYAH AK

 


 

 

Lâ Mekân:

 
Sonsuzluğun kapısında, senli bir tesellidir varlığım
Suya yaz kalbinin sessizliğini, bir orman sisi gibi dağılsın kök salan hücrelerine. Olsun, korkularını besle vicdanına sığın, ulu makamların mabedine sür atalarını. Olmayacak bir hayal peşine düşüp, zamanı aleyhine çevir, çevirebilirsen...
Koparma sana bahçe olan çiçeklerimi ... O yalnızca sende güzel duran  yegânedir. Öyle ki, insan ifade edilmeyen bir hiçlik sesi değil mi? O sesin bütünüyle duruyorum karşında. Bütün cümleler zehirlerse de ruhunu, benimle söze oturtur musun?
Bilirim inceliğini, kırık simanı ve ruh kırıntılarını çok eski yaralardan karanfiller büyüttüğünü göğsünün bıçak izinde. Anlayabilirim seni hiçbir cümle kurmadan. Seni eskimez bir çağrıya götüreceğim gel benimle, gel, ellerimdeki gök çığlıklarına...
Beni hoş gör, zorluklara meylediyorum. Her gün aynı melodiyle davetler düzenliyorum. İnsan diyorum; zaman, mekân ve şehirler diyorum, bütün anlamsızlıkların peşine düşüp, bu çılgın kandırmacayla   kendimi avutuyorum. Sen de avutuyor musun? Avut!
Marifeti mi bu yaşamın, yoksa altın taslarda sunulmuş bir hayatın beceriksizliği mi, anlam veremediğim boyutlar arası bir geçişte miyim?  Sana anlamsız gelebilir belki, tüm soruların cevabı olduğumu fakat bu çağa yakışmadığımı bilmeni isterdim. En iyi becerebildiğim ve sahip çıktığım şey  gölgem, bir de her şeye rağmen kalbimde güzel duruşun. Kalemlerle imtihandayım, bir kalem ve masamda boş bir kâğıt, ne çok şeye sahibim değil mi?
Penceremden seyredeceğim şehrin sensiz dinginliğini, hangi pencere diye sorma... Bir sebebim olmayacak kuşlar sesime tünmese. Hani kırgınlığımı onaracak bir cümleyle karşılasan beni, bütün ayetlerin diliyle konuşsan benimle   ve inşiraha çevirsen yönümü…
 Çok fazla bir şeye ihtiyacım olmayan bir yer burası. Ama senin cümlelerinin yerini  dolduracak henüz bir şey yok,karanlığın  renginden başka. Kitaplarının arasına  saydam yaprakları yerleştiriyor musun sen de? Zaman ne denli geçiyor, yabanıl bir yol musun meskensiz  duraklarda. Dünyaya küskün müsün, kalabalıklarla senin de başın dertte mi?  Buzdan kaleler mi inşa ettin... Kuraklaşıp silikleşiyor mu, seninle yine her ton? Benim de! Bitip tükenmeyen bir şeyler var benimle şarkılar mırıldayan. İnsan diyorum ne çok vâkıfsız, yalnız bir kıta kendine.
Tutuluyor zihnim, dikişleri sökülüyor gözlerimin, sana yeniden yazmam için sebepler olmalı değil mi? Şiir yazmasını pek beceremem diyordu bir şair, aslında yazmanın içi kan dolu  oyuk bir çukurdan bahsediyordu, kimse anlamasa da! Sahi, şiir dünyanın hangi savaşını durdurdu  tankları oyun alanı ilan eden çocuklar diyorum... Sen, yine de şiir oku, dünyanın karşısına dikilip... Bir kuyu buldum ruhuma, uyum sağlamaya çalışıyorum, beni incitecek şeyler uzakta şimdi, kendimi kandırıyor muyum dersin, sıtmalı ânlarıma mı denk geldi. Titrek bir mum alevinde kendime bakıyorum. Duvarlar su sızdırıyor. Duvarlarım...
Yağmurdan korktuğumu anlatmış mıydım sana veya aynaları kırdığım günden beri sustuğumu. Anlatmamıştım değil mi?

Geldiğini duyuncaya dek, prangalarımı eskitmeye söz verdim ben.  Burası senden kalan bir koğuş odası, penceresi bile yok. Az evvel  söylediğim sözleri unut, bir iç bulantısı diye başladığım her şeye, kendimin seyrine varmadan, senli bir  seyir tuttum affına sığınarak.
Prangalarım eskiyor, bir sen eskimiyorsun kalbimdeki her şey gibi. Bir senin dalların baharları tutuyor mevsimimde, bir seninle  nefesimi mühürlüyorum karanlığın 40. odasında.

Bütün güneşleri, ay ve baharları kalbine emanet ediyorum...
Emanet dedim!
Kapımı tıklat...

 

 

FOTOĞRAF: EROL KAF



12 Mart 2022 Cumartesi

MEHMED ŞAHİN KAÇAR

 

 

 

 

ben ismet özel dinlerken
saçlarını yolar tarih
hazrola geçer helvadan tanrılar
ayakları dolaşır esinin
hilesini saklamaz sona usta
hayli yol aldı aksamada insanlık
marsı mesken tuttu dehri dehleyenler
susanlar kana susayanların ta kendisi
yaz kızım beynimizin yerine geçti reklamlar

 

ki ve bağlacından beri
gemi su alıyor
gemi gevşek yemi bol mantığın
sonrası veya öncesi mühim mi namaz kılıp kılmadığın
herkes üstüne yatıyor ettiğinin
sanırsın canı sıkılacak cehennemde şeytanın
sanırsın sahibi anahtar sandığının

 

kocayusuf bolu beyi
öcün gücü kara teni gecenin
hasret kaldık gidenlere gelin artık
ne masal kaldı ne destan ne türküsü dağların
evet ben ismet özel dinlerken bazen ağlarım...


11 Mart 2022 Cuma

TAYFUN ÖZTÜRK

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

Çocukluğum 

ya da gülüşü Gülendam’ın

Gülendam sen gülünce
Ellerimde uçurtma
Giysim bir beden büyük
Annem otuz yok daha
Tembih ediyor babam
Dön akşam ezanıyla
Üstüm başım naftalin
Gecelerim hep rüya
Öğlene kadar oruç
İlk aminler dudakta

Gülendam gülünce sen
Beyaz perde yeşilçam
Zengin kız fakir oğlan
Battalgazi her akşam
Kahpe Bizans yiğit ve
Güzel kız Elanoram
Yemiş kestane güğüm
Camı hülyalı sobam

Sen gülünce Gülendam
Babam yine filinta
Bıyıkları siyasî
Gözü saçından kara  
Tekel iki bin uzun
Vatan millet sigara
İncir ağacında ev
Kafam dolu yarıkla
Dudağımda ıslıklar
Güneş koltuk altımda 

7 Mart 2022 Pazartesi

JOHN KEATS

EY YALNIZLIK


Ey yalnızlık, sende barınmalıysam,
karmakarış yığınlar arasında olmasın.
Kasvetli binalara tırmanırken ıslanmış
doğanın gözlem evi, kuytudan gelen.
Çiçekli bayırlarda kristal kabarması
nehrin, uzaklık gibi görünen, beni diri tut.
Sergide dallar arasından sıçrayan karaca
korkutur yaban arıyı kovan çiçeğinde vızıldayan.
Memnun izlerken bu görüntüleri seninle,
tatlı karşıtlığı masum bir zihnin henüz,
incelmiş düşüncelerinin imgesi kelimeleri,
gönlümü hoş tutan. Ve emin ol,
insanların en yüksek bahtiyarlığı,
kaçıp kurtulması iki akraba ruhun
peşini bırakmayandan.

ÜMİT ZENGİN

 

4 Mart 2022 Cuma

EROL KAF

HAL BEYANI

 

insan.

 ademle başlayan bir hikaye var. belki de masaldır bilmiyorum. ben önce söz vardı beyanına daha çok katılıyorum. tanrı kendi kendine konuşur mu bilmiyorum. ve bilmediğim şey üzerinden soruyorum. kendi kendine konuşurken mi kara verdi insanı yaratmaya.

kitapta belirtildiğine göre meleklere sormuş. bir insan yaratacağım. melekler de biz karışmayız dememişler de insan bozguncudur demişler. neye göre demişler onu bilemiyoruz. bu konuya devam edeceğim.

 

kaburga.

havvanın ademin kaburgasından yaatılması meselesi. biraz çamur artmış onunla havva yaratılmış deseydik daha kırıcı olmaz mıydı. biraz ademden alınmı ve havva yaratılmış. birinden bir şey eksilmiş. esas olan ruh değil mi zaten. bedenin neyden meydana geldiğine neden bu kadar kafa yoruluyor